Yırtıcı Evlilik - Bölüm 91

Bölüm 91: Çingeneler (2)
.
.
.

Kont Valtein, Kurkanlarla dostane diplomatik ilişkilerin güçlü bir savunucusu haline gelmişti. Leah onun sıkı çalışmasını övdü ve ona izin verdi.

Yaşadıklarından sonra adamın birkaç gün dinlenmeye ihtiyacı vardı.

Birlikte, pazarlık kozu olarak ellerinde tutacakları Kurkan rehinelerin sayısını artırmamaya karar vermişlerdi. Daha fazlası gereksizdi. Selefinin aksine İshakan halkını korumak için elinden geleni yapan bir kraldı. Leah, ellerinde sadece tek bir Kurkan olsa bile İshakan’ın anlaşmayı kabul edeceğinden şüpheleniyordu.

Tabii ki, bu onun lehineydi ve barış anlaşması yapmayı çok daha kolay hale getiriyordu. Leah müzakereleri olumlu bir şekilde sonlandırmak için çok çalışıyordu ve bu yeterince stresli olsa da, her zaman başka endişeleri vardı.

Kraliyet sarayındaki atmosfer hızla bozulmuştu. Cerdina’nın kendisinden çaldığı mor ipek elbiseyle gösteriş yapmasının ardından Leah, Kontes Melissa’ya hırsızlığı görmezden gelmesini ve halının altına süpürmesini emretti. Ama bunun nedeni hiçbir şey yapmamaya niyetli olması değildi.

Soruşturma yapılmadığı ve suçlu bulunamadığı için prensesin nedimeleri birbirlerine şüpheyle bakmaya başladılar. Leah’a gerçekten hizmet edenler, iğrenç haini bulmayı kendilerine görev edindiler.

İşler kızışır ve birinin suçlu olduğu kanıtlanırsa, Leah müdahale etmek zorunda kalacaktı. Bir hainin varlığı düşüncesi onu rahatsız ediyordu ama nedimeleri arasındaki uyumsuzluk daha da rahatsız ediciydi.

Birden İshakan’ın sesi düşüncelerinde yankılandı.

-Kraliçe bir Tomari(Çingene).

Bunu söylediğinde kadının nutku tutuldu. İshakan gülmüştü.

-Daha fazlasını bilmek ister misin?

Şaşkına dönen Leah başını salladı. İçindeki gerginlikten neredeyse çayını dökecekti.

-Gelecekte sana anlatacağım, dedi hafifçe ve çıldırtıcı bir şekilde. Belki de bunu beni tekrar görmek için bir bahane olarak kullanmalısın.

Onun ne yapacağını tam olarak tahmin etmişti. Handa geçirdikleri ilk geceden sonra onu bir daha asla görmemeye kararlıydı ama her nasılsa adam onu hep tahmin etmiş ve her kaçışını engellemişti. Ve tüm soruları cevapsız kalmış bir halde saraya dönmekten başka çaresi kalmamıştı.

Elbette İshakan’ın yalan söylemiş olması mümkündü ama resmi müzakerelerden bahsetmiyorlardı ve bunun bir şaka olmadığı da açıktı.

Kurkan’ın son zamanlarda Çingenelerle birçok kez münakaşaya girmiş olması, iddialarını daha da inandırıcı kılıyordu. Çingeneler de neredeyse Kurkanlar kadar hor görülüyordu. Soylular Çingenelerle evlenmeyi kabul etmezdi; bu bir Kurkan’la evlenmek gibi bir şey olurdu. Eğer Cerdina gerçekten Çingene kökenliyse, bu durum kraliyet hanesini altüst edebilir ve hatta veraseti bile altüst edebilirdi. Prens Blaine’in damarlarında Çingene kanı varsa, bu onu tahttan uzak tutmaya yetebilirdi.

Ama tüm bunlar ne kadar merak uyandırıcı olsa da Leah bunu şimdi mesele haline getirmemesi gerektiğini biliyordu. Önce daha fazla bilgiye ihtiyacı vardı. Ama bu konu zihninin yüzeyinde yüzmeye devam ediyordu. Ayrılmaya hazırlanırken bile Cerdina’yı düşünüyor, önceki olayları zihninde yeniden canlandırıyor ve bu yeni bilgilerle özümsüyordu.

“Prenses.” dedi Kontes Melissa sabırsızca, “onu tekrar görmek istediğinize emin misiniz?”

Bu soru Leah’ı olduğu yerde durdurdu.
“Görmeliyim…”

“Korkarım size yine bir şey yapacak.”

“Hayır. Yapacağını sanmıyorum. Ama itiraf etmeliyim ki emin olamıyorum.”
Leah Kontes’e döndü. “Lütfen yanımda kalın.”

“Elbette.” diye cevap verdi Kontes, yumrukları kararlılıkla sıkılmıştı. Leah gülümsedi ve birlikte yollarına devam ettiler. Yapması gereken biriyle buluşması gerekiyordu ama diğer nedimelerine güvenemiyordu.

Soyluların buluştuğu ana saraya sadece Kontes’in ona eşlik etmesine izin verilmişti.

…….

Ana sarayda soylular Leah’ı selamladı ve o da kalabalığı tarayarak nezaketle karşılık verdi. Aradığı adamı bulması sadece bir dakika sürdü, etrafı kalabalıkla çevriliydi ve Leah’ın bakışlarını hissedene kadar mutlu bir şekilde sohbet ediyordu.

Leah ona doğru ilerledi. Adamın yüz ifadesi onun yaklaşmasıyla değişti, Leah tam önünde durana kadar ona bu kadar açık bir şekilde gelmesine şaşırdı.

Ona bakmaya cüret etmesi kaba ve saygısızcaydı ama etraftaki herkes aynı şeyi yapıyordu. Leah hiçbir zaman ona yaklaşan ilk kişi olmamıştı. Önce o konuştu, adama doğru eğildi.

Leah adama doğru yürümeye başladı. O yaklaştıkça adamın ifadesi daha da şaşkınlaştı. Ona yetişip adımlarını tam gözlerinin önünde durdurduktan sonra bile adam şaşkınlıkla ona bakmaya devam etti. Bakışları kaba ve saygısızca sayılabilirdi ama etrafındaki diğer soylular da şaşkınlıkla ona aynı şekilde bakıyordu. Belki de ilk yaklaşan Leah olduğu içindir.

“Meşgul müsünüz?”

Adam ona sanki ruhu bedenini terk etmiş gibi baktı. “Oh, meşgul değilim.” diye kekeledi.

“O zaman biraz konuşalım, Oberde’li Byun Gyeongbaek.” dedi kibarca.

.
.
.